bebeğim büyüyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Kids Birthday tickers

28 Mart 2010 Pazar

16. AY

16. ay daha bitmeden sendeki değişiklikleri yazmak istedim bir türlü ağzını burnunu gözünü dilini öğretemiodk doktor da sınıfta kalıyordk ama bu ay başardık oğlum bu ay direkt gösteriyorsun.sana birden fazla aynı tip oyuncak aldım yerlerini ezberlemişssin inanılmaz herkes şaşırıyor direk göz hafızan çok kuvvetli her şeyi hiç şaşırmadan yerine koyabiliyorsun mesela balina balinaya istakoz istakoza direkt şeklinden tanıyosun.Çok rahat anne diyosun yenge,ceylan,mama,goool, derken 2 gündür babana bakıp baba diyosun baban hala inanamadı çok sevindi ama belli etmiyor:)inanılmaz derecede mtfak düşkünlüğün var çekmeceleri karıştırıyosun.Ses yapmya bayılıyosun sana mutfak almak istiyorum ama herkes beni erkek çocğa öle pyuncaklar alınmaz deyip durduruyor ben yemek yaparken illa izliceksin direkt kucama alıp tezgaha otutturuyorum hele de çorba falan yapıyosam sana da karıştırtıyorum bayılıyorsun.Bu ay bütün dişlerini birarada çıkardın tatlım diş sende nezle vegrip yapıyor ve 15 güne yakın geçmiyor neyse allah daha kötü hastalık vermesin gündüz evdysek yatağına atıyuorum yatağında olmaya bayılıyorusn oyalıyorsun kendini sonra bir bakıyorum uyuya kalmışsın akşamlar ise ağzına memeyi veriyorum direkt uyuyosn b alışkanlığına bayılıyorum.Bu aralar gecede bir kez uyanıyorusn ama biz buna da razıyız çünkü normalde uyanmıyosun ses olmassa akşam 8 de yatıp sabah 7.30 8 de kalkıyosn diş zamanı da gecede bir kez kalkıysn hiç öemli değil tatlım yine süt içip yatıyosun.Tek sevmediğim huyun yemek yemen:(daha tadına bakmadan hemen bir itiraz kafanı çeviyosun kafanla hayır diyosun elinle hayır diyosun sonra oyun falan koca kaseyi yedrtiyoruz sana bu gün biraz çıldırttın beni sabah kahvaltı yaparken yumurtayı çok zor yedin sana bağırmak zorunda kaldım ah demirim beni de üzüyosun ben bağırdıktan sonraki o bakışların ağlaman var ya eritiyor beni ama kızdırıyosun beni.Havalar güzlleşmeye başladı dışarılara çıkyorz çimlere çiçeklere bayılıyosun güneşi sevmiyrsun araba koltuğunda uyuyorsun fakat senin kendi arabanda uyumuyosun illa çevreye bakıcaksın dışarda kolumda uyutuyorum kolum ağrıyor ama her şeye değer seni çok seviyorum her zaman diyorum iyi ki doğurmuşum sen,:)))

21 Mart 2010 Pazar

ceylannnnn

Demir hasta olmasına rağmen haftasonu bol bol gezdik o da gittikçe iyiyye gidiyor bu arad ben en çok şaşırtan şey 19 mart cuma günü demir daha baba diyemesken bana baktı ve ceylan dedi sanırım yanlış anladım dedim bu sefer kız kardeşim de duydu oğlum annenin yanı sıra artık ceylaannn diye bana bağırıyor.:))bu arada inanılmaz meraklı hep çekmecelerin içinde bir de her yere kendini atmaya başladı mesela yatağın üstüne veya koltuğn üstüne çıkıp birden bırakıyor kendini en korktuğum şey merdiven kapıyı açıyor artık dış kapıyı ve merdivem başına geldiğinde hiç düşücem diye bir bilinç yok 2 kere yakaladım sanırım bundan sonra çok dikatli olmalıyız artık yandık:(

18 Mart 2010 Perşembe

Babandan...

AŞKIM AŞAĞIDAKİ TÜM YAZILAR BABANA AİTTİR BİLGİNE:))


DEMİR’E.....

 

18 AĞUSTOS 2009 CUMA

 

Oğlum, bu günlüğün şu anda bulunduğum yerde başlaması kadar anlamlı bir başka başlangıç olamazdı. Aslında sen doğmadan önce ve doğduktan sonraki günlerde el yazımla birtakım notlar aldım ama onları bir türlü temize geçme ve devam ettirme başarısını sağlayamadım. Daha sonra baktım ki artık yaşına yaklaşmaya başlamışsın ve ben hala 2 satırdan öteye gidememişim, o zaman bu günlük yazma işini elektronik ortamda yapmaya karar verdim. Açıkcası ilk önce sana el yazımla bir günlük bırakma isteğim daha fazlaydı. Benden sana kaldığı çok daha aşikar ve benden izler taşıyan bir belge ama yapamadım. Daha sonra hiç olmamasındansa elektronik ortamda olsun dedim. Sana bunları yazarken kendi kendime şu kararı verdim; yazdıklarımı yok türkçesi doğru mu, yok şu şekilde yazarsam daha mı iyi olur diye hiç kontrol etmeyeceğim. O anda ne yazmak istiyorsam onu yazacağım, doğal ve müdahale edilmeden.

 

Şu anda sen, annen ve ben Ünye’deyiz. Tüm bu sürecin başladığı noktada. Nokta diyorum çünkü gerçekten de bu akşam üzeri sen, annen ve ben, annenle benim tanıştığımız ve hatta birbirimize aşık olduğumuz yerdeydik. Bahsettiğim yer anneannenin evinin karşısındaki bizim deyimimizle “top sahasında”. Burası ben ve annen lise ve üniversite öğrencisiyken her yaz akşamı sitenin çocukları ile taşan bir yerdi. O kadar fazla yaşıt bir aradaydık ki, bazıları bir takım oyunlarda veya maçlarda dışarıda kalmak zorunda kalır ve çocukca ancak bir o kadar da haklı küslükler olurdu. Her gün, tabii hava ve deniz izin verdiği müddetçe,  yine birlikte denize girilir, akşam evlerde yemek yendikten sonra top sahasında buluşulurdu. Gece saat 24:00-01:00’e kadar da birliktelik burada devam ederdi. Şimdi bakıyorum da burada kaldığımız 10 gün boyunca hiçbir akşam top sahasına uğrayan olmadı. O günün çocukları artık büyümüş hepsi ya farklı yerlerde okuyor ya da ekmek parası peşinde. Neyse boşver bugünleri, o günlere dönecek olursak, dediğim gibi top sahası ve yola bakan taraftaki 2 adet bank bizim evlerimizden daha fazla vakit geçirdiğimiz bir yerdi. O zaman dediğim gibi bu 2 bank oradaki çocuklar için yetersizdi ve bir kısmımız da top sahasını diğer taraftaki bahçeye bağlayan merdivenlerde otururduk. Özetle çok güzel günlerdi, okul dışında bir tasamızın olmadığı ve 3 aylık kesintisiz tatil boyunca bizlerden hiçbir şey beklenmeyen günler. İşte bugün sen, annen ve ben bu banklarda oturduk. Annenle göz göze geldik, bundan yaklaşık 14 sene önce yine bu bankta oturduğumuzdan beri çok yol katetmiştik. Artık evliydik ve sen vardın. Büyüyüp de küçüklük resimlerine bakarsan, mısır yerken çekilmiş ve güzünün, kaşının mısırla dolu olduğu bir resim görürsen, bilki bu resim sana anlattığım bugünde çekilmiştir.

Ayrıca seni ilk defa bugün denize soktuk ve bayıldın diyebilirim, zor çıkardık denizden. Ogün çekilen ve benim uzun süre bilgisayarımın masa üstünde duracak olan resmin de bugün çekildi.

 

     

 

25 EYLÜL 2009 CUMA

 

Ünye’ye gittiğimizde o yıl ramazanın ilk haftasıydı. Annen iş değiştirdiğinden ve yeni işinde başka zaman izne çıkamayacağından ben aniden izin almıştım. Böylelikle iznimizi ramazan ayı içerisinde kullanmak durumunda kalmıştık. Şimdi ramazanı tamamladık, bayram da geçti.

Bakıyorum yine bir Cuma akşamı, işten çıktıktan sonra annenle seni site içerisinde gezdirmeye karar verdik. Çünkü gerçekten dışarıda olmayı seviyorsun, sesin çıkmıyor, yüzün gülüyor. Bir özelliğin var bir kaç aydır, sokak kapısına kim daha yakınsa hemen onun kucağına gitmek istiyorsun. Sabah annen ve ben işe giderken arkamızdan ağlıyorsun ama hemen sonra balkondan bize el sallarken yine gülücükler saçmaya başlıyorsun. Yarın seni hastaneye götüreceğiz, rutin kontrol için. Son zamanlarda biraz daha iştahlısın ve toparlamaya başladın yada bize öyle geliyor. Yarın kilon ölçüldüğünde daha net anlayacağız. Bir de bu aralar yaşgünün için ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Özet bir liste yaptık şimdiden 60 kişi olduk, evde birşeyler yapmamız imkansız. Dışarıda bir yer olabilir mi diye araştırma yapıyoruz. Dün akşam site içerisindeki kafe ile görüştük yarında Bağdat caddesinde bir kafeye gidip konuşacağız.  

 

28 EYLÜL 2009 PAZARTESİ

 

Oğlum bu hafta sonu Cumartesi işe gitmedim(hoş son zamanlarda pek gittiğim söylenemez), hava çok güzeldi ve hep beraber bütün gün dışarıdaydık. Saat 11:30 gibi çıkıp, akşam saat 21:00’de eve geldik. Seni hem cadede hem de sahilde gezdirdik. Akşam da rutin kontrolün için doktora götürdük, oradan da İsmet teyzene gittik. Ancak eve geldiğinde burnun aktığını ve zor nefes aldığını gördük. Hepimiz için zor bir gece oldu. Nefes alamayıp uyanıyordun ve çok uykun olduğundan da sinirleniyordun. Pazar gününü evde çoğunlukla uyuyarak geçirdik. Sen biraz toparladın ama bu sabah da kuru bir öksürükle kalktın. Bugün öğle tatilinde seni Gülperi yengenle doktora götürdük. Laranjit olmuşsun, doktor birtakım ilaçlar yazarak 2-3 gün içerisinde geçeceğini söyledi. Bu arada hem annen hem de ben çok kötü hasta olduk, artık senden mi geçti bilemiyorum... Bu arada GS Pazar günü Eskişehir ile 1-1 berabere kaldı. Bundan sonra günlükte GS maçlarından da bahsedeceğim sana. Takım hakkında detaylar daha sonra.

 

 

02 EKİM 2009 CUMA

 

Oğlum, bu tarih benim hayatımı değiştiren bir tarihtir. Aslına bakarsan da senin varoluşuna neden olan olayın yaşandığı tarihtir.(tabii ki 15 sene öncesi yani 02.10.1994) İşte bugün annene çıkma teklif ettim ama nasıl teklif ettim bir de bana sor. O yıl lise son sınıftaydım, yaşım 17, annenin ki ise 15. Ben üniversite sınavına girmiştim, Marmara Üniversitesinde hep okumak istediğim bir bölüm olan Kamu Yönetimi bölümünü kazanmıştım. Herşey yolundaydı (tabii o sıralar okulun fransızca olmasının başıma açacağı sıkıntılardan habersizdim.) ama içimde büyük bir sıkıntı vardı. Lisedeyken Ünye’den sadece 86 km uzaktaydım ve neredeyse her hafta sonu geliyordum. Gelemesem bile gelebilecek olmanın verdiği bir huzur vardı, gerekirse sabah gidip akşam dönebilirdim. Ama şimdi okul için İstanbul’a gidecektim. O zamanda bugünkü gibi çok rahat uçağa da binilemiyordu, uçağa binmek gerçekten zengin kişilere mahsus birşeydi. Otobüsle de yol 12 saat. Dolayısıyla İstanbul’a gitmeden önce annene duygularımı açmam gerekiyordu. Eğer evet cevabı alırsam herşeyi göğüsleyebileceğimi düşünüyordum, İstanbul’a gidecek ve bir yonraki yazın gelmesini bekleyecektim. Eğer hayır cevabı alırsam da bir daha kolay kolay Ünye’ye gelmemeyi düşünüyordum. Bu düşüncelerle tüm yaz boyunca tamam kesinlikle bu akşam söyleyeceğim diye diye son gün de söylemeyi başaramadım ve Çağla ablanın nişanı için Samsun’a gittim, oradan da İstanbul’a geçecektim. Baktım ki kendim yapamıyorum Berkay’dan annene teklifimi iletmesini istedim. İşte o tarih 02.10.1994’tür. O günün nasıl geçtiğini bilemiyorum, tam olarak kendimde değilim. Akşam Berkay’ı öyle büyük bir heyecanla aradım ki, Berkay’ın söyledikleri kafamda uğulduyor ve bir türlü bir anlama bürünmüyordu. Nihayet annenin evet dediğini öğrendim ve dünyalar benim oldu. Bir sonraki gün bir bahane bularak babamla tekrardan Ünye’ye gidip annenle buluştum. Sanki 2 yabancı gibi olmuştuk, çok garip birkaç saat geçirdikten sonra hüzünlü bir mutlulukla ayrıldım annenin yanından ve bir sonraki gün İstanbul’a gittim. Bir daha Ünyeye ancak yılbaşında gelebildim. Bundan sonraki süreç çok zorlu geçti, ben üniversiteyi İstanbul’da, annen ise Bursa’da okudu, sonra benim askerlik ve yurtdışı eğitim süreci derken çok ayrı kaldık. Onla da bitmedi 2003 yılında evlendik ama ben o esnada Yurtiçi Kargo’da müfettiş olarak çalışıyordum. Her ay yaklaşık 15-20 gün İstanbul dışındaydım, yani evlendikten sonra da 3,5 sene hep ayrı kaldık. Zaten ne zaman ben de sabit bir göreve geldim işte o zaman çocuk yapma düşüncemiz artmaya başladı.

 

 

16 EKİM 2009 CUMA

 

Geçen hafta sonu 11.10.2009 tarihinde (sen tam 11 aylıktın) seni Burgaz adaya götürdük. Bu senin ilk defa adaya gidişin ve vapura binişindi.. Biz annenle, sen doğmadan önce yaz aylarında yaklaşık olarak her Cuma akşamı Burgaz adaya gidip akşam yemeği yedikten sonra saat 22:00 vapuruyla eve dönerdik. Hatta sen annenin karnındayken de gittik birkaç defa. Ama en son gidişimizin üzerinden yaklaşık 1 yıl geçmiş. Hava çok güzeldi, sen etrafı meraklı gözlerle incelemekten uyumadın ve huysuzlandın tabii ki. Sonra da dönüş yolunda vapurda uyudun. Ama uyuman gelen geçenin çarpması sonucunda çok uzun sürmedi. Biz adalar içerisinde hem sessizliği ile hem de coğrafyasıyla en çok Burgaz adayı severiz. Adalar konusunda uzman olan ise annendir. Kendisi eskiden Anadolu Hayatta Bostancı şubesinde çalışırken çok kez adalara gittiğinden tüm adaları iyi bilir.  Burgaz adanın arka tarafında Kalpazankaya diye bir mekan vardır, yemekler özellikle balık ve mezeleri harika, gün batımını da çok güzel izleyebileceğin bir yer. İnşallah sen biraz daha büyüdüğünde seninle birlikte de gideriz.

 

 

26 EKİM 2009 PAZARTESİ

 

Geçen hafta Perşembe günü ilk adımını attın(22.10.2009) ve ondan sonraki günlerde de bizim zorlamamızla 3-5 adıma kadar çıktın. Ama yine de bu konuda tembel olduğunu yazmak durumundayım. Risk almayı pek sevmiyorsun, emeklemek çok daha kolayına geliyor, o konuda uzmanlaştığını belirtmek isterim. Bu hafta sonu seni Kavacık’ta kahvaltıya götürdük. Aslında oldukça kalabalıktık. Naz’la Pozraz’da vardı. Gün içerisinde onları uyutmayı başardık ama sen sanki dışarıda geçirdiğin 1 saniyeyi bile kaçırmak istemezmişcesine gözünü bile kırpmadın. Akşam seni eve getirirken de arabada uyuyakaldın, pestilin çıkmış. Seni arabadan alıp doğrudan yatağına yatırdık. Dün 25 Ekim 2009 senin ilk Galatasaray-Fenerbahçe derbinin olduğu gündü. Maç saatlerinde sen mışıl mışıl uyurken benim için ise 9 yıldır ezberin bozulmadığı dakikalar yaşandı. Oğlum, 10. yılda da Fenerbahçe kendi sahasında Galatasaray’ı yendi. Dünkü maçın skoru 3-1. Seninle birlikte izleyeceğimiz ilk maçı kazanacağımızdan eminim.

 

 

11 ARALIK 2009 CUMA

 

Oğlum, 2 aydır günlüğe birşey yazmamışım. Bu dönemde çok önemli olaylar oldu. Tabii ki en önemlisi senin doğumgünündü. Zuzu cafe diye biryerde yaklaşık 50 kişinin katılımı ile çok güzel bir doğum günü yaptık sana. Doğum gününden 1 hafta 10 gün öncesinde yürümeye başladın. İlk başlarda 4-5 adım atıyordun çok kısa zamanda evin içinde dört dönmeye başladın. Hatta doğumgününden 1 hafta sonra 18.11.2009 tarihinde seni ilk defa dışarıda caddede yürüttük. O gün biri milli piyangocu biri de tezgahtar olan daha önceden hiç tanımadığın 2 kişinin kucağına gittin ve seni onlardan zorla alabildik. Ne kadar ağladığını anlatamam...Daha sonra kurban bayramı için Ünye’ye gittik. Birgün Ordu, birgün Samsun derken 3 günlük tatil bitti ve biz de döndük. Bugünlerde havalar artık çok soğuk, bu nedenle eskisi gibi dışarı da çıkaramıyoruz seni. Sanırım 3 ay kadar bu şekilde gececek, 3 ay sonra senin de çok sevdiğin dışarılara kavuşacağız sanırım.

 

2 ŞUBAT 2010 ÇARŞAMBA

 

Oğlum, zaman inanılmaz hızlı geçiyor. Şimdi yukarıdaki tarihe baktığımda yaklaşık 2,5 aydır sana birşey yazmadığımı gördüm. Sana mektup yazmakta da sana özellikle hafta içi gerekli zamanı ayırmakta ne yazık ki eksik kaldığım zamanlar oluyor. Özellikle son 1,5 aydır işte yaşadığım görev değişikliği sonrasında artık eve daha geç geliyorum, sen de akşam saat 20:00’de yattığın için bazı akşamlar seni göremiyorum bile. Bir de artık Cumartesi günleri yarım gün çalışmaya başladım, dolayısıyla tüm hafta boyunca seni doya doya sadece 1,5 gün görebiliyorum. Bu geçen zaman zarfında yılbaşı geçirdik, hoş senin için çok fazla değişen birşey olmadı, sen yine saat 20:00’de yattın. Diğer taraftan bu yıl İstanbul’a çok fazla kar yağdı, her taraf bembeyaz, biraz hasta olduğun için seni dışarı çıkarmadık ama bu hafta sonu yine kar olursa seni karla oynaman için dışarı çıkaracağız. O şaşkın ve inceleyen gözlerle etrafa nasıl bakacağını merakla bekliyorum, canım oğlum benim.

 

06 MART 2010 CUMARTESİ

 

Oğlum, geçen akşam annene de söyledim, artık bebeklikten çıkmaya başladın. Yüzünün ifadesi değişmeye başladı, artık çok daha anlamlı bakıyorsun. Ne denirse anlıyorsun, tabii bazen anlamamazlıktan geliyorsun o ayrı. Birtek konuşma yok, şu ana kadar anne ve inge diyorsun. İnge yenge demek. Bu arada hala baba demedin, olsun birgün birden babacığım diyeceksin ben çok iyibiliyorum. Geçen hafta annenle, 2 teyzenle ve naz’la 1,5 günlüğüne Ünye’ye gittiniz. Bugün de Ebru teyzen gelecek ve annenle dışarı çıkacaksınız.Ben şu anda çalışıyorum, size öğleden sonra katılacağım. Geçen gün kendi kendime senin doğduğundan bugüne bizimle ve Türkiye ile ilgili önemli konuları yazma fikri geldi aklıma.

Örneğin; Sen doğduğunda ve ne yazık ki hala Recep Tayip Erdoğan başbakan, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı, sen doğduktan sonra ilk şampiyon olan takım Beşiktaş, annen sana hamile kaldığında Maltepe’deki kiralık evde oturuyorduk, sonra doğuma az kala K.Bakkalköy’deki evimize taşındık, sen orada dünyaya geldin, 6-7 aylıkken de şimdi oturduğumuz Çekmeköy’deki eve taşındık, sen doğduğunda Hyundai Getz marka bir arabamız vardı(34 EHV 91), annen sana hamileyken ve doğduğunda ben Yurtiçi kargo’da çalışıyordum, sen 2-3 aylıkken iş değiştirip şu andaki işim olan Varan Kargo’ya  geçtim, annen seni doğurduğunda New Life’da çalışıyordu, o da sen 8-9 aylıkken iş değiştirip şu anda çalıştığı American Life’a geçti. Çok kısa şu anda aklıma gelenleri yazdım ama göreceğin üzere senin doğumunda hem annen hem de ben iş değiştirmişiz, ev değiştirmişiz, şu anda da hem evimizden hem de işimizden memnun olduğumuza göre sen bize iyi şans getirdin oğlum, seni çok seviyoruz.  

 

11 NİSAN 2010 PAZAR

 

Sevgili Oğlum, 1-2 aydır anne diyorsun, hatta yenge bile dedin ama baba demek için biraz direniyorsun sanırım. 2-3 hafta önce iş için İstanbul dışında olduğumda annen baba dediğini söylemişti, geldiğimde yine demedin. Daha sonraki Cumartesi günleri ben işe gittiğimde annenle kaldığında da annen yine baba dediğini söyledi ama bugüne kadar bana doğtudan baba dememiştin. Bugün sabah uyandığında seni yatağımıza aldık, bira zoynadıktan sonra sen her zamanki gibi yine sıkıldın ve yere indin, ben Pazar sabahı olması nedeniyle yatakta oyalanırken bana ilk defa anlamlı bir şekilde “baba” dedin. Ama gün içerisinde yine devamı yok. Neyse buna çok fazla takıldığım yok, allah uzun ömürler versin daha çok dersin inşallah. Sadece bana ilk defa anlamlı “baba” dediğin günü not etmek istedim. Bu hafta sonu anneannen ile deden buradaydı(mustafa), Cumartesi-Pazar birlikteydik bütün gün. Yarın Pazartesi, tüm pazartesilerde olduğu gibi evde bizi bulamayınca akşam eve geldiğimizde yine küseceksin bize. Yengem söyledi, Pazartesi günleri çok huzursuz oluyormuşsun, sanırım senin Pazartesi sendromun çok erken başladı oğlum. Geçen hafta sonu seninle birlikte banyo yapmak istedim ama her ne olduysa sudan çok korkmaya başlamışsın, çok ağladın canımın içi. Oysa en son banyo yaptırdığımızda sudan alamıyorduk seni. Herşeyin o kadar hızlı değişiyor ki, en ufak birşeyi bile kaçıracağım diye o kadar korkuyorum ki. Bu akşam Galatasaray-Diyarbakır maçı vardı, maçı 4-1 kazandık ama çok kötü bir maçtı. Diyarbakır zaten küme düşmüş, biz de ligi bitirmişiz, maçın en enteresan yönü ilk 5 dakika tribünler protesto amaçlı hiç tezahürat yapmadı, daha sonra da taraftarlar arasında sorun çıktı. Bir bölümü takımı alkışlarken diğer bir kısım ise takıma tepki gösterdi. Umutlar seneye artık. Bugün 17 aylık oldun, artık adam oldun oğlum, seni çok seviyorum, sen, annen ve ben üçümüz birlikte olduğumuzda çok mutlu oluyoruz. Sen doğduğundan beri yaklaşık 1-2 defa sinemaya gittik ve akşam saat 20:00’den sonra da dışarıda olmuyoruz, çünkü seni saat 20:00’de yatırmaya alıştık. Şimdi haftasonları çocukların bırakılabildiği yerler var 1-2 saatliğine ama ne annen ne de ben, hafta sonu seni bu tür biryere bırakıp gidemedik henüz. Sanki sana haksızlık yapıyormuşuz gibi geliyor ama diğer taraftan da oradaki çocuklarla oynaman da senin gelişimin için iyiymiş. Güzel ve aklımızın kalmayacağı bir yer bulursak yavaş yavaş seni de alıştırmaya çalışacağız. Bu arada haftaya Pazar yani bugün annenin doğum günü? Ne tür planlar yapalım oğlum annemiz için?  

 

22 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE

 

Canım Oğlum, artık sana düzenli olarak yazamadığımı sanırım ikimizde anladık, bu nedenle her seferinde “aman ne kadar uzun süre geçmiş en son yazdığımdan beri” demeyeceğim. Son 2 haftadır büyük çoğunlukla Samsun’daydım işle ilgili. Senden belki de en uzun süre ayrı kaldığım dönem oldu bu. Seni gerçekten çok özledim hayatım. Gelmeme 1-2 gün kala da hasta olmuşsun, dün gece geç saatte geldim eve, sen tabii ki uyuyordun. Yatmadan önce sana sütünü içirirken her yerini sevdim. Bu arada artık park yatağa da sığamaz boyutlara ulaştığını belirtmek istiyorum. Boyun oldukça uzadı. Sabah beni görünce ilk önce şaşırdın tabii. Sonra evden çıkana kadar hep benim yanımdaydın. Duş yaparken sen de duşakabin’in diğer tarafındaydın. Ben giderken de arkamdan ağladın birtanem. Sana seni bırakıp gidecekmişim hissi yaşattığım için üzgünüm ama diğer taraftan da çalışmak zorundayız benim miniğim. Neyse bu hafta sonu açığı kapatacağız inşallah. Annen haftasonu için Marmara adasında yer ayarladı, haftasonu 2 günlüğüne kaçacağız. Hava güzel olursa denize de gireriz hayatım. Suyla aran çok iyi, çıkmak istemiyorsun, artık su üzerinde durmayı da öğrendin. Her havuz sefasında yaklaşık yarım litre su içiyorsun ama olsun. Su yutmamayı da öğreneceksin yakında. Şu anda akşamı iple çekiyorum, seni çok seviyorum canım oğlum benim.

17 Mart 2010 Çarşamba

Demircik Çok Hasta

16. ayımıza hastalıkla girdik benim miniğimi ben hasta ettim işin kötüsü.İş Yerinde inanılmaz bir grip salgını var ben de 2 hatadır gribim cumartesi babamız çalıştığı için Demircikle kaldık başbaşa benle çok içiçe olmasın diye dışarı bile çıkarttım ki çok hastaydım benim için çok zor olmasına rağmen hiç öpmedim.Pazar günü de dışarıdaydık çünkü Demir dışarıdayken bana ilgisi azalıp başka şeylere yöneliyor. Bu da benim kollarım açısından iyi oluyor çünkü artık iyice ağırlaştı hınne hınneee peşimde dolanıyor bu da benim çok hoşuma gidiyor. Henüz baba demiyor sanırım inat yapıyor ona bakan yengesine sırf biz yenge diyoruz diye yenge diyor fakat baba demiyor tabi bu durum babamızın hiç hoşuna gitmiyor baba dedirtmeye kalktığımız zaman avazı çıktığı kadar hınnnnnnneeeeeeeee ya da yingaaaaaaaaa diyor:) pazar akşamı kitlenip hiç uyumadı vicks sürdük burnuna buhar makinesi peditus(peditus hiç işe yaramayan ilaç) ama işe yaramadı ben de hasta olduğum için kalmak çok zor geldi babamız kalktığı zamanda avazı çıktığı kadar bağırdı ben kalkıp ona bağıdığım zaman da uyudu ah Demir beni neden bağıtıyosun annecim çok eşşeksin sana bağırmak istemiyorum güzellikle yat annecim uyu annecim diyosunm naz yapıyosun sesimi ciddileştiirnce her zamanki imam pozisyonunu alıyosun(imam pozisyonu yüz üstü namaz kılıp secde eder gibi uyuyoruz).Demirin gripleri çok uzun sürüyor en az 15 gün umarım bu sefer kolay atlatır ve allah beterinden saklasın deyip buna da şükür diyoruz.